AndaKal29 Ağustos 20235dk

30 Ağustos: “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!”

30 Ağustos’tan Önce

Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerinin atıldığı 30 Ağustos öncesinde yıllar süren bir direniş ve umut dolu bir bekleyiş vardı. Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarında Osmanlı Devleti ile imzalanan Mondros Mütarekesi, çok ağır maddelere sahipti. Bu ağır maddeler hem Türk devleti hem de milleti için çok ağır sonuçlara kapı aralıyordu. Mondros Mütarekesi’nin ardından savaşın sona ermesiyle birlikte işgal güçleri Anadolu topraklarını işgale başladı. Tüm bunlar mümkün olmayanı mümkün kılmak için atılacak adımları tutuşturan ilk olmayan ama son olacak kıvılcımlardı.

 

Anadolu'nun çeşitli yerlerinde işgallere karşı direniş hareketleri başladı. Bu hareketi başlatanlardan biri de 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basan Mustafa Kemal’di. Bir direnişin kıvılcımlarını ateşleyen Mustafa Kemal, Erzurum ve Sivas Kongreleri ile ulusal direnişin temellerini attı. İşgal güçlerine karşı millet, bağımsızlık için bir araya geldi ve el ele vererek direndi. Ulusal bilinç ve bağımsızlık aşkıyla kongrelerde toplanıldı. Milletin kaderini çizme arzusu o kongrelerde şiddetlendi.

 

Daha sonra yaşanan savaşlar 30 Ağustos'un temellerini atıyordu. Özellikle Sakarya Meydan Muharebesi bağımsızlık yolundaki bir Türk milletinin var olmaya devam etmesi için yapması gereken savaşlardan biriydi. Bu savaşın ardından Meclis’te taarruz için sabırsızlıklar yaşanmaya başladı. Halk, hem endişeli hem de huzursuzdu. Mustafa Kemal ise taarruz için zamana gerek olduğunu şu sözlerle[1] açıklıyordu: “Ordumuzun kararı, taarruzdur. Fakat bu taarruzu tehir ediyoruz (erteliyoruz). Sebebi, hazırlığımızı tamamen bitirmeye biraz daha zaman lazımdır. Yarım hazırlıkla, yarım tedbirlerle yapılacak taarruz, hiç taarruz etmemekten çok daha kötüdür.”

 

Yokluk İçinde Kazanılan Zafer

Atatürk, ordusunu dinlendirip güçlendirerek taarruz için planlamalar yapmaya başladı. 1922 Haziran’ında düşmanı kısa sürede, kesin bir şekilde yenilgiye uğratmak için planlamasını tamamlamıştı. Tüm planı Büyük Taarruz’a ve onu takip eden Başkomutanlık Meydan Muharebesi’ne çıkıyordu. Bu iki savaş, Milli Mücadele’nin vurucu noktasıydı. Türk ordusunun karşısında sayıca ve teçhizat olarak üstün olan Yunan ordusu bulunuyordu. Kocatepe’de başlayan Büyük Taarruz’da kısa bir süre içerisinde Yunan askeri geri püskürtüldü. Sabaha kadar sırasıyla Tınaztepe, Belentepe ve Kalecik Sivrisi temizlendi.

 

Tam 15 kilometrelik bir alan düşmandan temizlendikten sonra Afyonkarahisar, tüm Türk halkının umut ışığı oldu. Burada kazanılan zaferler memleketin kurtuluşunu simgeledi. Bu zaferin kazanılmasında en önemli faktörlerden biri milletin inancı ve fedakarlığı oldu. Savaş meydanlarında silah, mühimmat ve erzak noktasında yaşanan yokluklar, halkın elinde avucunda kalanlarla orduya seferber olmasını sağladı. Kadın, erkek, yaşlı, genç demeden herkes cephede savaşan askerlerimize destek olmak için varını yoğunu ortaya koydu. Köylerden şehirlere, şehirlerden cephelere uzanan bu yardım zinciri, zaferin altyapısını oluşturdu.

 

Zaferin sonrasında birçok anı yazıldı ve hatıralar paylaşıldı. Atatürk'ün silah arkadaşı Falih Rıfkı Atay, bu zorlu süreci ve yaşananları "Çankaya" adlı eserinde detaylı bir şekilde anlattı. Onun anılarına göre Atatürk'ün savaş sırasındaki kararlılığı ve inancı, tüm ordusuna ilham kaynağı oldu. Bu zafer, Atatürk zaferini büyük nutkunda şu sözlerle [2] anlatıyordu: “Her safhasıyla düşünülmüş, hazırlanmış, idare edilmiş ve zaferle sonuçlandırılmış olan bu harekât Türk ordusunun, Türk subay ve komuta heyetinin yüksek kudret ve kahramanlığını tarihe bir kere daha geçiren muazzam bir eserdir. Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve istiklâl düşüncesinin ölümsüz bir âbidesidir. Bu eseri yaratan bir milletin evlâdı, bir ordunun başkomutanı olduğumdan, mutluluk ve bahtiyarlığım sonsuzdur.”

 

Tüm bu nedenlerden dolayı 30 Ağustos Zaferi, sadece askeri bir başarı değil; aynı zamanda bir milletin birlik, beraberlik ve fedakarlıkla neler başarabileceğinin en net göstergesidir. Bu zafer, ulusal bir başarı olmasının yanı sıra geleceğe dair umutları ve hayalleri de şekillendiren dönüm noktasıdır.

 

Mümkün Kılan O Emir: “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!”

30 Ağustos’ta düşman tam anlamıyla bozguna uğratıldı. Yunan kuvvetlerinin büyük bir çoğunluğu esir edildi. Kalan kuvvetler ise gruplar halinde çekilmeye başladı. Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa, yıkık dökük bir evde ordusuna emir verdi: “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!”

 

Türk ordusunun takip harekâtı 1 Eylül 1922’de başladı. Yunan askerlerinin bir kısmı İzmir’e, bir kısmı Dikili’ye ve bir kısmı da Mudanya’ya doğru kaçarken Türk ordusu da onların peşinden gitmeye devam etti. Yunan işgaline son verme ve Batı Anadolu'daki tüm düşman kuvvetlerini denize dökme amacını taşıyan takip harekâtında Mustafa Kemal’in söylediği bu söz ulusal bağımsızlığın ve toprak bütünlüğünün ne kadar önemli olduğunu vurguluyordu.

 

Bu emirle birlikte Türk ordusu 9 Eylül 1922’de İzmir’e girdi. O gün İzmir, 11 Eylül’de Bursa ve 18 Eylül’de ise Batı Anadolu’nun tamamı düşman askerlerinde arındırıldı. Doğu Trakya ise herhangi bir çatışma olmadan, Mudanya Ateşkesi ile birlikte arındırıldı. Tüm bu zaferler Lozan Barış Antlaşması'na giden yolda önemli bir adımdı. Lozan’ın 24 Temmuz 1923’te imzalanmasıyla birlikte Türkiye’nin bağımsızlığı tüm dünyada kabul edildi. Türk milletinin başarısının ardından Cumhuriyetimizin kuruluş adımları ince ince işlendi. 29 Ekim 1923’te de Cumhuriyet ilan edildi.

“Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” emri, sadece bir savaş stratejisi değil, aynı zamanda Türk ulusunun bağımsızlık uğruna neler yapabileceğinin göstergesi oldu. İmkansızı mümkün kılan bu söz bugün bile Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesinin ve bağımsızlık tutkusunun bir hatırlatıcısı olarak kalplerde yaşamaya devam ediyor.

 

30 Ağustos’taki unutulmaz zaferin üzerinden 2 yıl geçtikten sonra Atatürk, bu zaferin anısına savaşı idare ettiği Zafertepe’de konuşmasını şu sözlerle yaptı: “Hiç şüphe etmemelidir ki yeni Türk devletinin, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri burada atıldı. Ebedî hayatı burada taçlandırıldı. Bu sahada akan Türk kanları, bu semada uçuşan şehit ruhları, devlet ve cumhuriyetimizin ebedî muhafızlarıdır.”[3] O gün Başkumandan Zaferi olarak kutlanan 30 Ağustos, 1926’dan beri Türk halkının Zafer Bayramı olarak kutlanıyor.

 

30 Ağustos, Türk milletinin tarih sahnesinde bir kez daha dirilişini, azmin gücünü gösterdiği bir zafer. Günümüzde de bu zafer özgürlüğün ve bağımsızlığın değerini bize hatırlatıyor. Ulusumuzun mücadelelerle dolu tarihine ve şehitlerimize duyduğumuz saygıyı perçinliyor, geleceğe dair inancımızı ve umutlarımızı tazeliyor.

 

Zamanı sahiplenen bir saat markası olarak bu anların şahidi olmaya devam edeceğimizin sözünü bir kez daha veriyoruz.

 

 30 Ağustos Zafer Bayramı’mız kutlu olsun!

30 Ağustos videomuzu izlemek için tıklayın!

Bu Ürünleri İncelediniz mi?